Kayıtlar

Keloğlan ile Hamamcı

Keloğlan ile Hamamcı Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kadıncağızın bir oğlu varmış. Herkes bu çocuğu keloğlan diye çağırırmış. Bu ana oğul çok fakir imişler. Yalnız birçok tavukları olduğundan bunların yumurtasını satarak geçinip giderlermiş. Bir gün tavuklar yumurtlamamış, kadın da oğluna tavuklardan birini satarak ekmek almasını söylemiş. . Keloğlan tavuklardan birini alarak, pazara gitmiş ve bir hamamcıya satmış. Fakat hamamcı parayı peşin vermeden gitmeye başlamış. Keloğlan da peşini takip etmiş. Hamamcının eve girdiğini görünce o da hemen arkasından girmiş ve onu gözetleyerek dinlemeye başlamış. Hamamcı tavuğu karısına uzatarak: Bunu al, iyice temizle, haşlayarak suyuna güzel bir pilav yap, akşamüzeri bir uşak göndererek aldıracağım, demiş ve sokağa çıkarak uzaklaşmış. Keloğlan bunları dinlediği için akşam üstü olunca hemen hamamcının evine gitmiş. Bey yemeği istiyor, demiş. Kadın da tatlısı ile, tuzlusu ile yemek hazırlayarak tepsiye koymu...

Keloğlan Zenginler Ülkesinde

Keloğlan Zenginler Ülkesinde Zaman zaman icinde, zaman saman icinde, saman duman icinde, yaman bir Keloglan yasarmis. Bu Keloglan cok caliskanmis. cok calisir, cok kazanirim umuduyla köyunden ayrilmis, sehre calismaya gitmis. Gunler, haftalar, aylar birbirini kovalamis, fakat Keloglan istedigini bir turlu elde edememis. sehirde is varmis var olmasina da buldugu isler surekli olmazmis. Bes gun calisir, uc gun bos gezer, bir hafta calisir, on gun bos gezer is ararmis. calistigi gunler biraz para arttirirmis, bos gezdigi gunlerde bu para ile gecinirmis. Sonucta sifira elde var sifir. Ne uzar ne kisalirmis. Istermis ki, devamli calisacagi bir isi olsun, para biriktirsin. söyle kocaman bahceli bir evi olsun. Evin icine yeni esyalar alsin, giyinsin, kusansin. Bayram gunlerinde bile hep ayni elbiseyi giymek zorunda kalmasin. ulkesinde hangi sehre gitse bu durumun degismeyecegini dusunmus. cocuklugundan beri bolluk ve refah ulkesi diye adini sikca duydugu Zenginler ulkesi`ne gitmek uzere yol...

Keloğlan ile Yaşlı Değirmenci

Keloğlan ile Yaşlı Değirmenci Keloğlan ve zavallı anacığı , çok şiddetli bir geçim sıkıntısı içinde hayat mücadelesi verirlermiş. Bir kuru ekmek bir parça peynirle günlerce idare ederlermiş. Komşularına göre, tarlaları çok azmış hemde verimsizmiş üstelik senelerin birinde öyle bir kıtlık olmuş ki, bağ bahçeleri hep kurumuş mısır tarlaları bodur almış. Kış zamanı da yaklaşıyormuş ayrıca anası keloğlanı almış karşısına, onunla uzun uzun konuşmuş: -Ah oğlum saf oğlum hem de başı keleş oğlum , gürgenlerin tepelerine baktım. Bu yıl kış hem tez gelecek , hemde kapkara geçecek hiç vakit geçirmeden gerken hazırlıklarını yapmalıyız sen git iş ara demiş anası keloğlan önce düşünmüş önce nerde nasıl iş bulurum diye uzun uzun düşünmüş taşınmış sonunda dışarı çıkıp iş aramaya başlamış ilk mağazalara bakmış iş yok değirmeni kontrol ediyim demiş belki iş bulurum hevesiyle değirmene ilerlemiş sonra oradaki yaşlı amcayı görünce üzülmüş amca sana birşey teklif ediyim ben hergün buraya geliyim çalışıyı...

HASTA KURT İLE DOKTOR LEYLEK

Pisboğaz bir kurt avladığı bir hayvanı hızlı hızlı yiyormuş. Birden bir küçük bir kemik parçası boğazına takılmış. Öksürmüş aksırmış parmağını boğazına sokmuş ne yapmışsa bir türlü çıkaramamış. “En iyisi doktor olan leyleğin yanına gideyim o bir çaresini bulur” diye düşünmüş. Aramış taramış sonunda bir tarlada bulmuş leyleği. Derdini anlatmış leylek kurdun ağzını inceledikten sonra “kolay” demiş “şimdi çıkarırım ben onu” uzun gagasını kurdun ağzına soktuğu gibi çıkarmış kemiği. Kurt rahatlamış “oh be!” demiş. “Çok şükür kurtuldum şu kemikten. Sağ olasın leylek kardeş.” Leylek itiraz etmiş. “Nasıl yani! Öyle sağ ol demek yeter mi sanıyorsun? Ben bir iş yaptım emek verdim, sende karşılığını vermek zorundasın.”  Kurt gülmüş bu sözlere… “Ne! Sen gaganı gırtlağıma soktuğunda ya ben ağzımı kapatsaydım ne olurdu biliyor musun? Bir de benden para istiyorsun en iyisi beni kızdırmada git buradan.”

HOROZ İLE KURNAZ TİLKİ

Bir gün kurnaz bir tilki gözüne bir horoz kestirmiş. Onu tuzağa düşürmek için aklına bir kurnazlık gelmiş. Koşarak horozun tünediği ağaca gitmiş yukarı doğru bakmış, “müjde horoz kardeş! Dünyada kanlı bir savaş vardı ve bütün hayvanlar birbirine düşmüştü, herkes birbirini yok etmeye çalışıyordu. İşte savaş bitti şimdi barış zamanı kimse kimseye saldırmıyor artık hadi sende ağaçtan in sarılıp öpüşelim hayvanların dostluğunu kutlayalım.” Horoz ondan daha kurnaz davranarak şöyle demiş; “çok sevindim buna tilki kardeş tabi hayvanlar kardeş olmalı, birbirini sevip saymalı, birbiriyle dost olmalı. Ancak şu karşıdan gelenlere de dost elini uzatmayacak mıyız? İşte iki tazı geliyor. Onlarda gelsinler de hep birlikte kutlayalım bunu.” Tazılardan korkan tilki paniklemiş “ne! İki tazı mı? Bu tarafa mı geliyorlar?” “Evet. Dur bende ağaçtan ineyim barışı, kardeşliği birlikte kutlayıp sarılıp öpüşelim.” “Olmaz! Nerdeyse unutuyordum şimdi aklıma yarım bıraktığım işim geldi. Hemen gitmek zorundayım. D...

İNSAN VE KARAYILAN

Bir adam yolda yürürken kara bir yılan görmüş. “Yılanlar kötü hayvanlardır. Onu öldürmekle hem kendime hem de diğer insanlara iyilik etmiş olacağım” demiş. Yakaladığı gibi bir çuvala koymuş. Suçlu olup olmadığına bakmadan öldürecekmiş. Yinede haklı olduğunu göstermek için yılana şöyle demiş; “sen kötü birisin, dişlerinle bana zarar vereceksin, iyilik nedir bilmezsin. Bu nedenle öldüreceğim seni.” Yılan karşılık vermiş. “Ama” demiş “eğer her kötü öldürülseydi dünyada kimse kalmazdı herhalde. Beni suçlu olduğum için değil kendi çıkarların ve keyfin için öldürüyorsun. Ama şunu söyleyeyim asıl iyilikbilmezler insanlardır.” Bu sözler üzerine adam duraklamış. “Düşüncen saçma kimin iyilikbilmez olduğuna ancak ben karar veririm” demiş. “Ama yinede başkalarına soralım.” “Peki” demiş yılan. Yakınlarındaki bir ineğe sormuşlar. İnek şaşırmış… “Tabi ki” demiş. “Karayılan haklı ben etimle sütümle beslerim insanları. Sayemde sağlıklı olurlar. Kendi ihtiyaçları için istedikleri gibi kullanırlar ben...

ANNE KÖPEK

Anne köpek karnında yavrusunu taşıyormuş. Bir süre sonra yavrularını doğuracağı güzel bir yuva aramaya başlamış. Aramış taramış, uygun, temiz, rahat bir yer bulamamış. Birden aklına eski arkadaşlarından biri gelmiş. Arkadaşı iyi durumda, kulübesi olan bir köpekmiş. Arkadaşına gitmiş ve durumu anlatmış. “Bana birkaç günlüğüne kulübeni verir misin?” demiş. Arkadaşı “ Tabi ki!” demiş. “Zor günlerimizde bir birimize yardımcı olmalıyız” demiş. Hemen boşaltmış kulübesini, anne köpek yerleşmiş. Aradan zaman geçmiş. Anne köpek yavrulamış. Epey bir zaman sonra arkadaşı gelmiş. Anne köpek yalvarmış “Lütfen !” demiş. “ Bir iki gün daha kalmama izin ver. Yavrularım biraz büyüsünler, güçlensinler” Arkadaşı “Peki” diyerek ayrılmış yine. Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Arkadaşı “Eh, artık büyümüşlerdir” diyerek kulübeye gelmiş. Anne köpek şöyle demiş: “Kulübe mi? Ne kulübesi? Hangi kulübe? Benim hiçbir şeyden haberim yok. Dur, yavrularımı çağırayım, onlar bilirler belki.” Yavrularını çağırmı...