Kayıtlar

Keloğlan ile Cinler Padişahı

Keloğlan ile Cinler Padişahı Eski zamanlar da bir Keloğlan varmış. Keloğlan, gece gündüz demez çalışırmış. Gene de anasıyla birlikte yoksulluk içinde yaşarmış. Kazandığı para ancak bir ekmek almaya yetermiş, kimi zaman ona da yetmezmiş. Öylesine yoksullarmış ki, komşuları bile onların yoksulluklarına dayanamazlarmış. Günlerden bir gün, iyi yürekli bir komşuları: ‘Al bu iple baltayı, git ormandan odun kes. Bakarsın işler yolunda gider, varsıllaşırsın; değil varsıllaşmak, padişahın kızını bile alırsın.” Demiş. Padişahın kızını da duyunca almış iple baltayı, ormanın yolunu tutmuş Keloğlan. Gece gündüz çalışmış, ev boyu odunlar yığmış. Odun tüccarı bakmış, bakmış: “Odunların da çıra gibi Kel Ağa, ne istersin bu yığına? diye sormuş. Hiç pazarlığa girmeden: “Ver beş altın, götür.” Demiş Keloğlan. Adam: “tamam”, demiş. Dünyalar Keloğlanın olmuş birden. Çil çil beş altınla koşmuş anacığına: “Ana ana, beni dokuz ay karnında taşıyan ana, bak oğlun odun kesti, para kazandı; bundan böyle

Keloğlan ile Kokulu Çiçek

Keloğlan ile Kokulu Çiçek Bir varmış bir yokmuş, Allah`ın kulu çokmuş. Bizim keloğlan keleş oğlan her işi beleş oğlan bir gün yola çıkmış, yürümüş, yürümüş taaaa uzaklardan bir ses duyduğunu sanmış, etrafı şöyle bir dinlemiş önce ama bu sefer hiç ses duyulmuyormuş… Birkaç adım daha atmış,sonra tekrar durmuş, birkaç adım daha atmış, yine etrafı . dinlemiş. Keloğlan iki adım atıyor, sonra etrafı dinliyormuş bir ara `güüm` diye bir ses duymuş, korkudan yüreği hop hop atmaya başlamış. O gün akşama kadar bu sesleri gürültüleri kovalamış durmuş. Ama hiçbir sonuca ulaşamamış. Duyduğunu sandığı bir şeyler varmış ama istediği zaman onları duyamıyormuş. Bizim Keloğlan akşam yatmış, sabaha kadar tavana dikmiş gözlerini, kulaklarını iyice açıp etrafı dinlemiş durmuş. Sabah namazına kalkan annesi keloğlan`ının yanına gelip -Ne diktin gözlerini tavana, kel oğlum keleş oğlum ? diye sormuş. Kel oğlan sessizce bakınıp, `anacığım bir ses duydun mu ? diye sormuş. Kadıncağız şöyle bir etrafı dinlemiş,

Keloğlan ile Keloğlan’ın Köpeği

Keloğlan ile Keloğlan’ın Köpeği Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde bir Keloğlan varmış. Bizim keloğlan bir gün gazete okurken gözüne bir haber ilişmiş. Haberde; yarın bedava evcil köpek veriliyor yazıyormuş. Keloğlan gitmek istemiş. Anasına haberi göstermiş. Anası napıcan a keleş oğlan deyip geçmiş ama keloğlan bu cümleye aldırmamış. Kendi kendine bir evden çıkma planı hazırlamış annesi ertesi gün komşularına güne gidicekmiş. Keloğlan da o sırada evden çıkıp köpek dağıtılımına gidecekti. Yatma saati gelip geçiyordu anası hadi kel oğlum uykuya dedi. Hep beraber uyudular. Ertesi gün oldu çattı. Annesi sabah komşularına gitti. Keloğlan da annesinin arkasından hemen köpek dağıtılımına gitti. Gittiğinde köpekler verilmeye başlanmıştı. Keloğlan . da hemen sıraya geçti. Sıra bayabi uzundu. Sıra keloğlana geldi ona hangi cins köpeği istersin diye sordular. Keloğlan alman kurdu isterim dedi. Keloğlana hemen siyah renkte gözleri beyaz bir alman kurdu verdiler. Keloğ

Kayıkçı Keloğlan

Kayıkçı Keloğlan Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde bir padişahın iki çocuğu varmış. Bunlardan biri oğlan, biri de dünyalar kadar güzel bir kızmış. Padişah, çoçuklarını her şeyden çok sever, onların her istediğini yerine getirirmiş. Bir gün padişah şöyle düşünmüş, “Ben oğlum üzülmesin, sıkılmasın diye onun hiçbir şeyine karışmadım. Halbuki bir gün öldüğüm zaman, memleketin idaresi ona kalacak. Onun bu ülkeyi idare edebilmesi için tecrübeli ve bilgili olması lazım. Şu halde hemen hocalar tutarak zamanın bilgilerini oğluma öğretmeliyim.” bunu düşünür düşünmez hemen vezirini yanına çağırmış ve olanı biteni anlatmış. Bu fikir veziri memnun etmiş. Ertesi gün derhal memleketin her tarafına haberler yollanmış. Memleketin en bilgili adamları saraya çağrılmış. Yalnız padişahın oğlu bundan hiç memnun olmamış, hatta üzülmüş. Çünkü o şöyle düşünüyormuş: - Niçin insan canını eziyete sokmalı? İşte babam da okuma yazma bilmiyor. Memleketi idare edemiyor mu? Millette onu pekala seviyor. Mey

Keloğlan ile Ali Cengiz Oyunları

Keloğlan ile Ali Cengiz Oyunları Keloğlan, ihtiyar anasıyla yaşıyormuş. Bir gün: - Artık evlenme çağım geldi. Anama da yardımcı gerek. Paşa kızı mı alsam, yoksa Bey kızımı? En iyisi padişahın kızı ile evleniyim, diye düşünmüş. Bu düşünceyi anasına anlatmış. Anası: - A deli oğlum! Padişah sana kızını verir mi? demiş. Ama keloğlan, padişahın hiç görmediği kızına kara sevdaya tutulmuş. Günler, aylar geçmiş, keloğlan bir deri bir kemik kalmış. Anası bakmış, olacak gibi değil, sarayın yolunu tıtmuş. Büyük uğraştan sonra padişahın huzuruna çıkmış. Padişah: - Buyur, ne derdin var, söyle bakalım! demiş. Keloğlanın anası utana sıkına: - Nasıl desem bilmem ki? demiş. - Korkmadan konuşun! demiş padişah. Keloğlanın anası derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başlamış. - Benim bir kel oğlum var. Haddini bilmeden, sultan kızınız ile evlemek istiyor. Padişah gülümseyerek: - korktuğun bu mu? Bütün delikanlıların gözü sultan da! Herkes ister, ama bir kişi alır. Söyle oğluna Ali Cengi

Keloğlan ile Nasreddin Hoca

Keloğlan ile Nasreddin Hoca Keloğlan kasabaya tavuk satmaya gitmiş. Pazara gelince elindeki iki tavuğa müşteri aramaya başlamış. Adamın biri tavuklara bir altın vermiş. Keloğlan bunu kabul etmemiş. ille de iki tavuğa iki altın isterim demiş. Keloğlan`ın tavukları bir altına vermediğini gören adam: `Bak Keloğlan, bende bir define haritası var. Yalnızım, yaşlandım artık. Bu sebepten defineyi aramaya çıkamadım. Eskiden Zenginoğlu`nun konağında çalışırdım. Bu haritayı bana Zenginoğlu vermişti. iki tavuk benim olsun, harita senin olsun, defineyi ara bul, ömrünce mutlu ol` demiş. Keloğlan adama inanmış, değiş tokuş yapılmış. Keloğlan akşamüstü yorgun argın köyüne dönmüş. Anası: `A benim kel oğlum, kabak oğlum. Hiç bu kağıt . parçasına iki tavuk verilir mi? Sen tavukları satıp gaz, tuz alacaktın. Kandırmışlar seni. Şimdi karanlıkta otur, yemekleri tuzsuz ye de aklın başına gelsin` diyerek bağırıp çağırmış. Keloğlan oralı olmamış, aklı fikri definedeymiş. Sabahı zor etmiş, erkenden kalkmış.

Keloğlan ile Devler

Keloğlan ile Devler Bir varmış bir yokmuş, eski zamanların birinde, bir nine ile oğlu varmış. Kafası kel olduğundan, herkes o oğlana Keloğlan dermiş. Keloğlan, keyfine çok düşkünmüş, sabah erkenden kalkar, akşamlara kadar sinek avlar, fare kovalar, daha güneş batar batmaz, uyuz kediler gibi ocak başına büzülürmüş. iş, güç ne yaparmış, ne de severmiş. Yaşlı annesi, oğlunun bu miskin, bu tembel huyundan çok dertliymiş. Birçok kereler, yahut sayısız defalar uyarmış, ama Keloğlan hiç aldırış etmemiş, sineklere avlamaya, tavuklara kışalamaya, dev gibi fareleri de kovalamaya devam etmiş. O kadar tembellik ediyormuş ki, keçileri ile eşeği bile yaylıma götürmemiş, hayvancıklar açlıktan ölmüş. Yaşlı annesi, artık daha fazla dayanamamış, oğlum, uşağım dememiş, almış eline kocaman bir sopa düşmüş peşine. Neresine gelirse pat pat vurmuş. Neredeyse, Keloğlan`n kafası kırılmış. Keloğlan bakmış ki anasının dayaktan vazgeçeceği yok, acımadan öldürecek, canlı canlı da mezara gömecek. Ardına bile